Eski bayramların tatlı hatırası
Bayramdan önceki gece, heyecandan gözümüze uyku girmezdi. Bayramlıklarımızı başucumuza koyar, sanki birileri gelip alacakmış gibi sık sık kontrol ederdik. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanır, kahvaltıyı bile beklemeden elimizde günler öncesinden sakladığımız poşetlerle sokağa fırlardık.
Ev ev dolaşıp şeker toplamak, çocukluğumuzun en büyük bayram eğlencesiydi. Şeker torbamız doldukça sevinir, çikolatalı şeker dağıtan evlere bazen çaktırmadan iki defa uğrardık. Açlığı umursamadan, öğlen yemeklerini bile atlayarak akşama kadar koşturur, topladığımız şekerleri eve geldiğimizde bir hazineyi inceler gibi sayardık. Kim en çok şeker toplamışsa, o gün ailenin gurur kaynağı olurdu.
O şekerler bizim için sadece tatlı değil, aynı zamanda büyük bir değerdi. Öyle kolay kolay yenmez, bir köşeye saklanır ve günler, hatta aylar boyunca azar azar tüketilirdi. Kardeşler arasında şeker takasları yapılır, bazen küçük pazarlıklarla en sevilen şekerler el değiştirirdi. Günde sadece bir ya da iki tane cebimize koyar, gizlice yerdik.
Akraba ziyaretlerinde önümüze kurulan sofralara oturmak bizim için zaman kaybıydı. Daha fazla şeker toplayabilmek için birkaç lokma yedikten sonra hemen kalkmak isterdik. Bayram boyunca mahalle, sokaklar dolup taşardı. Herkes komşularını, akrabalarını ziyaret eder, bayramın neşesi dört bir yanı sarardı.
Şimdi büyüyünce düşünüyor insan… O zamanlar bayramı bir avuç şeker için saatlerce koşturmak sanırdık. Oysa asıl kıymetli olan, o koşuşturmanın içinde saklı olan mutlulukmuş. Bugün marketten iki kilo şeker alıp bir yıla yayarak tüketmek mümkün belki, ama o çocukluk heyecanını, o tatlı telaşı nerede bulabiliriz?
Geçmiş bayramlar, sadece çocukluğumuzun değil, eski zamanların samimiyetinin de hatırasıydı. Şimdi dönüp baktığımızda, bayramı bayram yapanın ne şeker ne de çikolata olduğunu anlıyoruz. Asıl bayram, o günlerin neşesi, sokakları dolduran çocuk kahkahaları ve her kapıyı açan sıcacık bir gülümsemeymiş…